23 Kasım 2012 Cuma

Etini yediğiniz hayvanın; GDO’lu ürünlerle beslendiğini, bunun ise hayvanın hızlı büyümesi yüzünden dizlerinin yükü kaldıramayıp sürekli oturmak zorunda kaldığını ve iskelet yapısının bozulduğunu, dizlerinde yaralar oluştuğunu, bazılarının ise kendi genişliğindeki kafeste ömrü boyu ayakta durmak zorunda kaldığını, hiç gün ışığı görmediğini, hayvanlar arasında hastalıkların yayılmaması için aşırı d
erecede (insanların kullanımından çok) antibiyotik verildiğini, organların hızlı büyümeye yetişemeyip kötü çalıştığını, hayvanın bunalıma girerek delirdiğini ve önündeki demirleri dahi kemirdiğini, hayvanlar canlıyken derilerinin çıkarıldığını, bazılarının ise stres yüzünden öldüğünü, ancak ölü hayvan etini de zarar etmemek için kullanıldığını, bu hayvanların ise insanların yarattığı kirlilikten en az 100 kat daha fazla kirlilik yarattığını, bunların ise göllere aktarıldığını, göllerin taşıp çevreye hastalık yaydığını, sualtı hayatının yok olma boyutuna geldiğini, araziye atılan atıkların ise içme sularına kadar karıştığını ve insanlarda oluşan mide problemlerinin ölüme kadar götürdüğünü, hastalıklara yakalananların kullandığı ilaçların da bir yandan iyileştirirken bir yandan zarar verdiğini, bu şekilde hızlı üretilen hayvanların yemlerinin ise biyolojik harp etkenleri tasarlayarak ölümcül türler üreten ülkelerden geldiğini bilseydiniz …

Hiç yorum yok: