26 Nisan 2013 Cuma

Zaman nedir?
Pazarlık yapmayı hiç sevmiyorum.
"DAÜ'de ilk defa organize edilen DAÜ Fotoğrafçılık Günlerine bizleri kırmayıp katılan Fotoğraf Sanatçılarımıza teşekkür ederiz. Aynı şekilde katılım gösteren başta Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine, Girne Amerikan,Yakın Doğu,Muğla ve Pamukkale Üniversitelerine teşekkür ederiz. Ayrıca, etkinliğin gerçekleşmesinde emek veren Fotoğrafçılık Kulübü Yönetim Kurulu üyelerine ve ekibine çok teşekkürler. Etkinliğimize katılım göstermeyenlerin neler kaçırdığını söylemeye pek gerek yok sanrıım. Bu iki günde umarım katılan herkes fotoğraf adına birşeyler öğrenmiş ve kendine çıkarımlar yapıp katkı sağlayabilmiştir. Elbet hatalarımız ve kusurlarımız oldu fakat Kulüp Yönetimi olarak gerek dışarıdan aldığımız söylemler gerekse kendi izlenimlerimiz doğrultusunda başarılı bir organizasyona imza attığımızı düşünüyoruz ve katılım gösteren herkese çok teşekkür ediyoruz. Saygılar. ."

https://www.facebook.com/media/set/?set=a.513269522043805.1073741827.228067350564025
23 Nisan’ı tatil olup da öğlene kadar yatan, öğleden sonra kalkıp akşama doğru da 23 Nisan kutlu olsun vb. yazan arkadaşlarımız da var… :)
Yatarak 23 Nisan mı kutlanır? Senede bir kere oluyor bu. Her gün yatıyorsun zaten. Çıksana dışarı, görsene çocuklardaki heyecanı. Ayıp, ayıp. :)
Üzerindeki giysi sebebi ile çoğu kişi garipseyerek bakıyordu ama tarzı bence çok hoştu. Yolcular arasında en ilginç kıyafetli olanıydı. Uzun beyaz sakallı, başında sarık, çok güzel koyu-silik yeşil tonunda hoş-rahat görünümlü ve biraz da yıpranmış gibi bir pardesü – ön düğmeleri açık, hafif dağınık gibi üstünde duruyor, silik kahverengi tonu ile birlikte oluşan giysiler veee çoğunlukla düz şeritli olan rengarenk bir omuz çantası! Üstelik renkler de çok canlı ve doygun.

Uçağa elli kere binmişimdir ama sanırım gördüğüm en farklı giyinimli yolcuydu. Kapı açıldı, gittim cam kenarı koltuğuma oturdum. Onun giyimine yakın biri ön çaprazıma, biri arka çaprazıma, biri de biraz yakınıma oturdu… ve demin bahsettiğim renkli çantalı kişi de geldi yanıma oturduuu. :) Hayat ilginçliklerle dolu işte. Önce bi arkadaşlarıyla yan yana oturma gibi bir sohbet oldu, üstün zekâlı hostes “artık karar verseniz iyi olur” gibi gereksiz bir şekilde sert olarak tersledi. Hostesler biraz daha kibar konuşma dersi almalı. Hostes oradaki diyaloğu ve adamın yüzündeki hoş gülümsemeyi görmemiş, odaklandığı tek şey herkesin bir an önce yerine oturmasıydı. Ki dinleseydi, çok daha güzel bir şekilde yolcuyu yönlendirecekti. Evet, yolcuyu dinleme dersi de almalılar. Kaldı ki adam beden dili ile “benim için fark etmez” mesajı veriyordu. “Pekiî öyleyse sizi şöyle alalım” diyebilirdi eğitimli hostes.

Hostesin, terslemesinden sonra yolcunun yüzünde oluşan mimik anlatıyordu sanki; hostesin anlayışsızlığından oluşan gereksiz terslemeden dolayı hostes adına mahçup olmuş gibiydi ve yerine oturma süreci hızlandı, yanıma oturdu.

Yanındakine sordu İngilizce biliyor musun diye, o da hayır sadece Türkçe biliyorum dedi. “Hmmm Turkish… You should learn English…” dedi kısık sesle ve sonra ben de ona “And you should learn Turkish, and your bag is very nice!” diyesim geldi de demedim. :) Ama içimde kalmadı değil.

Bir selamlaşma ve bu kemer seninki mi gibi ufak sorulardan sonra uçak kalktı. Yanımdaki çok ilginç biri, onunla sohbet ederek ondan çok farklı bir bakış dinleyebilirim. Nereli olduğunu, felsefesini, inancını, yemek alışkanlığını, nerede yaşadığını, hayata bakış açısını çok merak ediyorum. Ve dayanamayıp sohbet etmek için kafamı sağa çevirdiğimde… ne göreyim…

17 Nisan 2013 Çarşamba

İran, nükleer tesislerine yapılacak her türlü askeri saldırının 3'üncü dünya savaşına neden olacağı uyarısında bulundu.
Ve bu uyarıdan bir gün sonra İran'da son 35 yılın en büyük depremi oldu.
Tesadüf mü, HAARP mı?

http://tr.wikipedia.org/wiki/HAARP

Gelişmiş ülke sıkıntılarında bu hafta: İsveç'in çöpü bitti

15.04.2013 - Deniz Aytekin
Geri dönüşüm, güneş enerjisi ve daha birçok sürdürülebilir uygulamada tüm ülkelerin başını çeken İsveç, şaka gibi bir sorunla karşı karşıya. Elektrik ve ısınma ihtiyaçlarının büyük kısmını çöplerden elde eden ülkede çöp bitti.



250.000'in üzerinde evin elektrik ve ısınma ihtiyacını çöplerin yakıt olarak kullanılmasından sağlayan İsveç hükümeti, ülkede üretilen çöpten daha büyük kapasiteli çöp dönüştürme tesisine sahip. Bu durum da İsveç'i komşusu Norveç'ten çöp ithal etmek durumunda bıraktı. İsveç bundan böyle Norveç'ten yılda (başlangıç olarak) 80.000 ton çöp satın alacak.





9,5 milyon nüfuslu ülkede çıkan atıkların yalnızca %4'ü geri dönüşmez durumda. Vatandaşların geri dönüşüm konusunda bu denli duyarlı olması da İsveç'in yakıt olarak kullanabileceği çöpün tükenmesindeki ve komşu ülkelerin çöpünü geri dönüştürür hale gelmesindeki ana etken.

Mevcut senaryoda Norveç, İsveç'e fazla çöplerini yok etmesi için para ödüyor. İsveç de üzerine para alarak elde ettiği bu çöpleri geri dönüştürerek vatandaşlarına elektrik ve ısınma sunuyor. Yani elektrik ve ısınmayı bedavaya getirip bir de üzerine para kazanıyorlar.

İsveç'in bir sonraki planı ise Norveç'tense Balkan ülkeleri, İtalya, Romanya (belki de biz) gibi geri dönüşüm altyapısı olmayan ülkelerden çöp satın alarak onların kirletilmiş alanlarını azaltmaya çalışmak.

Geri dönüşümü marifet olarak görmeyen herkese bu sabahki hareketiyle tokat gibi bir cevap veren İsveç'i kutlarız.


Deniz Aytekin
deniz@yesilist.com

www.twitter.com/denizaytekin

Kaynaklar:
http://www.mnn.com/lifestyle/recycling/blogs/sweden-runs-out-of-garbage-forced-to-import-from-norway
http://facepunch.com/showthread.php?t=1220981
www.pachamama.org/blog/models-of-sustainability-sweden-runs-out-of-garbage
http://www.greencameroon.org/sweden-ran-out-of-garbage/
galacticconnection.com/sweden-runs-out-of-garbage-forced-to-import-new-garbage



DİSLEKSİ DERNEĞİ DİSLEKSİ TANITIM VİDEOSU

Türk Amerikan Savaşı Belgeseli



DAMOCRACY filmi YouTube'da yayınlandı! - http://youtu.be/IrmhJ1bUEeI

Damocracy belgeseli, Amazon ve Hasankeyf'in ortak hikayesinden yola çıkarak büyük barajların iddia edildiği gibi 'temiz' enerji olmadığını ortaya koyuyor.

Kanadalı yönetmen Todd Southgate, dünyanın en çok tartışılan iki baraj projesi olan Brezilya'daki Belo Monte ve Türkiye'deki Ilısu'yu konu alan bir belgesel hazırladı. Southgate, ilk yolculuğunu Brezilya'nın görkemli Amazon ormanlarına, yerli kabilelerin yaşadığı bölgelere yaptı. Oradan Türkiye'ye gelen yönetmen, Hasankeyf başta olmak üzere Mezopotamya'nın bereketli ovaları ve derin vadilerine giderek yaşamları baraj projeleriyle tehdit altında olan ve bu barajlara karşı mücadele veren yerel halklarla, bunun yanı sıra sivil toplum örgütleri, akademisyenler ve avukatlarla görüştü.

Bu belgesel, Dicle ve Xingu (Şingu) nehirlerinin beslediği topraklarda binlerce yıldır varlığını koruyan yerel halkların, kültürlerin ve yaban hayatının barajlarla nasıl yok edileceğini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda, gezegenimizin akciğerleri olan Amazon'u ve medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya'yı yok edecek barajların 'temiz' enerji adı altında iklim değişikliğine çözüm olarak sunulmasını da eleştiriyor.
Ordusuz kalan bir ülke, savunmasız bir ülkedir.

11 Nisan 2013 Perşembe

İstanbul'da kaç tane sokak çocuğunun nasıl ve hangi şartlarda yaşadığını, hayatlarını nasıl kaybettiklerini bilmiyorsun ama bir turistin İstanbul'da kaybolmasına ve sonra öldürülmüş olmasına üzülüyorsun.
Seni kendi vatandaşından uzaklaştıran medya...
Yeterince açık mı?
Farkındaysanız bir kez daha ikiye bölündük. Adının başına TC koyanlar ve koymayanlar. Bu kadarı olsa iyi ama bir de dalga geçenler oluyor. İkiye bölünme durumu da burada başlıyor. Rahat bırakın milleti, herkes istediği gibi tepki vermede özgürdür.
Ve tekrar dikkat ederseniz, birbirimizle çatışır hale geliyoruz. İnsanlar birbirlerine daha düşmanca bakmaya başlıyor ama düşmanı yanlış yerde arıyor.
Sahte propagandalarla devlete zarar verme misyonundan sonra aynı ülkenin vatandaşlarını birbirine düşmanca gösterme misyonunu üstlendi sanırım feysbuk.
Çin'de feysbuk boşuna yasaklanmadı.

Anlıyor musunuz, kendi vatandaşınıza düşman gözüyle bakmayın, buna sebep olan kişilerde arayın o duyguları.

Ve bir kez daha düşünün, ne de iyi testlere tabi tutulduğunuzu.

Ve en çok dikkatimi çeken şeydir, iki tarafın da birbirlerini düşmanın uşağı diye aşağılamaları. Ve iki taraf da son derece emin. Öyleyse hata kimde? En baştakiler bozuk olmasın?
"Yollar yürümekle aşınmaz" demişti Süleyman Demirel.
Şimdi de Recep Tayyip Erdoğan demeli: "Dijital kelimelerle ülke kurtarılmaz."

6 Nisan 2013 Cumartesi

Maçlardan sonra facebook'a bakın.
Öyle şeyler yazılıyor ki, sanırsınız o golleri kendileri attı.
Öyle klavye babayiğitleri çıkıyor. :)
Sonra birileri cevap filan veriyor "ama biz sizi şu tarihte yenmiştik." Yapmayın gözünüzü seveyim. :)
"Nasıl yendik ama?"
Sanırsın kendisi de maçta oynadı. :)
Ve gördüğüm en kötü kelime yaratıcılığıdır Beşiktaşk. Sonuna bir harf koyunca iki kelime okuyormuşsun gibi değil mi, hakkatten çok yaratıcı.
Bir de Beşiktaş ulan! veya Fenerbahçe ulan! diyenler oluyor.
-Yani?
-E öyle işte.
-Demek istediğin nedir?
-En büyük biziz!
:)))
Sağlıkçılar müşterilere şiddet uygulamayacağım diye imza attırıyormuş. Sağlıkçılar insana insan gibi davrandıktan, hasta olmayanı ameliyat etmedikten, milleti kandırmadıktan, hakkı olmayan parayı istemeden muayene ettikten sonra, neden olmasın?

1 Nisan 2013 Pazartesi

İyi bir insan olmak için herhangi bir dinin mensubu olmak gerekmiyor.
Çocuk parklarında sigara içmek yasaklanacak!
Yumurta kabuklarını ezip saksınıza serpiştirin.
Bazen ilginç dua yazıları görüyorum: o öyle olsun, bu böyle olsun, şu şöyle olsun, amin.
Sanırsın ki garsona sipariş veriyor.