30 Ocak 2013 Çarşamba

Alman üniversitesi Almanca,
Japon üniversitesi Japonca,
Türk üniversitesi İngilizce eğitim veriyor.

Dünya dilinin İngilizce olduğu tamamen bir yalandır.

29 Ocak 2013 Salı


Markete gidip bir kutu süt almanın nasıl bir etkisi olabilir?
Büyük şirket kazanır, küçük çiftçi kaybeder.
Rekabet olduğu için veya piyasada tek olabilmek için büyük şirketler fiyatları mümkün olduğunca indirir. Zarar yapsalar bile ucuza satmaya devam edebilirler. Çünkü toplum, hep ucuz olana gider. Böylelikle küçük işletmeler süt satamadığında batarlar. Ve süt piyasası tek ele doğru gider. Sonra? Süt piyasasına sadece bir şirket sahip olur. Ve bu gerçekleştiğinde… süt fiyatı artar, artar, artar…
Süt artık hem çok pahalı, hem de eskisi gibi tadı yoktur.
Şimdi, birçok üründe böyle olduğunu düşün. Meyvelerde, sebzelerde, baklagillerde ve diğer birçok üründe…
Her şey hem çok tatsız, hem çok pahalı… Hırsızlık daha çok artıyor, cinayetler daha çok artıyor, geçimsizlik, şiddet, işsizlik, açlık gittikçe yükseliyor.
Bunların bilincinde olan herkes neyi nereden alacağına çok dikkat eder veya etmeli.
Ve çoğu kişi, sütü kendi beslediği inekten sağıp dağıtan kişiden almak yerine marketten kutu olarak almaya devam ediyor.
Gördüğüm kadarıyla Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda ve Türkiye’deki süt üreticileri iflas ediyor…


Dünyada yeni süt krizi olabilir: http://www.tarimdunyasi.net/?p=2701

"Yeni Zelanda'da süt işleme tesislerine doğalgaz taşıyan büyük bir boru hattındaki sızıntı nedeniyle 16 milyon galonluk süt ziyan oldu." 26.10.2011 haberi.
"‘Süt dünyası’ fuarı sırasında üreticilerin yaptığı açıklamada, Bulgaristan’da üretilen beyaz peynir ve kaşar gibi süt ürünlerinin Yeni Zelanda gibi uzak ülkelere de pazarlandığı belirtildi." 10.11.2012 haberi.

Bu Süt Reklamı Değildir: http://www.youtube.com/watch?v=celB8dgeGZA

28 Ocak 2013 Pazartesi

Ne tükettiğine dikkat et desek, tükettiğin sebze-meyve tohumları bile dışarıdan genetiği değiştirilmiş olarak geliyor. Zaten bu sebepten ötürü 20-25 yıl kadar sonra çoğu kişinin türlü türlü hastalığa yakalanacak olması bir yana, bizi hasta edecek olan tohumlar gönderilmese de ciddi oranda açlık yaşanacak. Aç kalmamak için de sürekli kaybedeceğiz. Çiftçi, kredi alarak toprağından; cahil, yabancıya satarak yurdundan olacak. Onlardan cesaretsizlik eğitimi alınırsa böyle olur. Kızılderililer de katledilirken ilahi adalet mi vardı? Öldükten sonra da beklersin ilahi adaleti.
Ne de güzel yapılıyor IMF ile, AB üyeliği ile, NATO üyeliği ile.
Demek istediğimi anlamış mıdır sence de, yazım arşive alındıktan sonra okumaktan bıkmış olan NSA personeli?
Elma eskisi gibi kokmuyordu değil mi?

Bayram COŞKUNER -  Taksimler - Arap saz semaisi

http://www.youtube.com/watch?v=--FDBdgefoM

26 Ocak 2013 Cumartesi

Ülkeyi yabancılara öyle satıyorlar ki yakında Türkiye'de kendi milletimize ait bir şey kalmayacak.
"Bizim belediye çok çalışkan. Her gün bu mahalleyi temizliyor" demek var;
"Bizim mahalledekiler çok pis. Belediye her gün bu mahalleyi temizletiyor" demek var.
Karneler dağıtıldıktan sonra okulların gangam sıtayıl şarkısını çaldıklarına inanmak istemiyorum...
Bir insan inandırabilir ama inanmayabilir.

Mediha Şen Bir Gece Ansızın Gelebilirim (Orjinal Plak Kayıt)
http://www.youtube.com/watch?v=LsNRcBDYmz4

Barış Harekatı'nın Daha Önce Yayınlanmamış Görüntüsü
5:17
http://www.youtube.com/watch?v=tqCMZUhL5tw
"Bir ulus, ne kadar okuma-yazma, öğrenme, araştırma eğilimde ise, o kadar sağlam, o kadar hoşgörülü ve demokrat yapıda olur."
Uğur Mumcu
"İnsanın kendini feth etmesi zaferin en büyüğüdür."
Eflatun

22 Ocak 2013 Salı

İnsanların futboldan, diziden bu kadar çok sohbet etmek yerine bilimden, sanattan, kültürlerden sohbet ettiğini düşünsene...

İnsanların din adamlarının, siyaset adamlarının laflarına inanmak yerine kendilerinin okuyup araştırdıklarını düşünsene...

Eğlence mekânları yerine kütüphanelerin rağbet gördüğünü düşünsene...

İnsanların yere tükürmeyecek, çöp atmayacak kadar kültürlü olduklarını düşünsene...

Herkesin toplumu, çevreyi güzelleştirmek için bir şeyle uğraştığını düşünsene...
Hz. Mevlana sayfasının paylaştığı bir şeyde "sende" değil "sen de" gibi yazım yanlışlarını belirttim, sonuç olarak yorumlarım silindi ve sayfadan engellendim. :))

Fakat sayfa yöneticisinin aynı yere yazdığı cevap niteliğinde açıklama daha da garip:
"Konuyla ilgili olarak boş boş yorum yapanlar sayfadan banlanmıştır. Yorumlarda da bir kalite ve alt yapı olmalıdır! Destek veren arkadaşlarımızdan Allah ebediyyen razı olsun."

Öncelikle en çok merak ettiğim, kimin neye ve neden destek verdiği. :)
Ne diyebilirim ki ben şimdi? :)
Hiçbir şey.
Neden?
Böyle insanlara laf anlatılamaz ki. :)

Ama şunu demek isterdim: "ban" kelimesi İngilizce bir kelimedir ve Türkçe karşılığı "yasak" vb. anlamlarına gelir. :))


Bir şey daha, kendi düşüncesi ile ters düşen bütün yorumları siliyor. 
Ve bu insan Hz. Mevlana'nın sayfasını yönetiyor. 
Ve sayfanın üye sayısı 123 bin. 
Ne mi diyebilirim?
Mehmet Ali Birand'ın ölümüne üzülmedim.
Benim üzüldüğüm, Oktay Sinanoğlu'nun hasta olması!

17 Ocak 2013 Perşembe

10 Ocak 2013 Perşembe

Belgesel Pisişik Yetenekler
http://www.youtube.com/watch?v=mc58EG2pqDU

Philadelphia Experiment and the Electric Hutchison Effect USS Eldridge
http://www.youtube.com/watch?v=eY85dA0aE8w
Beyaz ışık gözü yorar. Sarı ışık hem gözünüz hem de genel sağlığınız için daha iyidir.
Benden söylemesi.

-Bunu tersi için söylüyorlar ama beyaz ışık daha iyi diye?

Floresanlar çıktığında toplum beyaz ışığa özendi. Az evde beyaz ışık görünür ve dikkat çekerdi. Sonra arabaların farlarını beyaz yapmaya başladılar çünkü daha dikkat çekiciydi, çünkü daha parlaktı. Parlak ışık gözü yorar.
Güneş de her gün sarı ışığı ile dünyaya hayat verir. Meselâ şu an okuduğum kitap da ışığın insan üzerindeki etkilerini tıbbi yönden anlatıyor. Sarı ışığın hem ruhsal hem de fiziksel yönden yararlı olduğunu belirtiyor. Hastalıkların ve kanserlerin daha çok güneş ışığının az olduğu mevsimlerde arttığını, sarı ışık ile yapılan tedavileri anlatıyor.
Balkonda oturduğunu düşün meselâ. Hava bulutlu olduğu için beyaz ışık geliyor. Bir de havanın bulutsuz olduğunu, güneşin batmaya yakın yumuşak bir sarı ışık verdiğini düşün. Hangisinde kendini daha iyi hissedersin?
İlerleyen yıllarda devlet dairelerine sarı ışık kullanma zorunluluğu gelirse garip karşılamam.
Ayrıca flaş patlatarak fotoğraf çektiğinde renkler daha donuk çıkar.

5 Ocak 2013 Cumartesi


İnsanların yerini elinden al istimlak alanı diye,
park yap otopark yap,
bir müddet sonra plânı projeyi değiştir,
sonra sat orayı kendine, arkadaşlarına,
ticari alan olarak kullan!
Vatandaşın hakkını, yerini çalan siyasetçiler..!
TDK çalışsa size sıfat bulamaz.
"Türkiye'yi ordusuz teslim etmeye çalışıyorlar."
İşini çok iyi yaptığı için içeri alınan bir Tuğgeneral'den.
2013 hediyesi: Krize devam, zam üstüne zam.
Halk Bankası'nın %51'i, Ziraat Bankası'nın %100'ü de satılır mı?
Halâ AKP'yi destekleyenler var mı?
Var tabiî. Bir adam gördüm geçenlerde.
"Ben onun yürüyüşüne hastayım, onun yürüyüşüne oy verdim" diyordu.
Ne diyeceğimi bilemedim.

3 Ocak 2013 Perşembe

Bir zamanlar gözüm bir kıza takılmıştı. Hep bakıyor, her gördüğüm yerde bakıyordum. Ama ona baktığımı da farkettirmemeye dikkat ediyordum. Ona bakan birçok erkek de görüyordum.

Sonra bir gün bir arkadaşım geldi ve “Arslan, Hatçe (uydurma isim:) seninle bir şey konuşacakmış” dedi. Eyvah dedim, ona baktığımı fark etmiş. “Ya … gitmesem?” dedim, “valla kantinde seni bekliyor git konuş” dedi arkadaşım.

Ne yapalım, yavaş yavaş gittim artık. Baktım orada oturuyor. Gittim yanına, merhabalaştık. Sonra başladı konuşmaya. Ve sonra mevzu geldi. Dedi ki, “arkadaşım hep bana baktığını fark etmiş. Sonra ben de seninle konuşmaya karar verdim. Belki hani çıkarız … ne dersin?” gibi şeyler söyledi ve ben ona “Seni çok çirkin bulduğum için sana bakıyordum. Aslında baktığım sen de değilsin, benim gözümde olan çirkinlik kavramıydı. Neden çirkin gelirdi bir kişi birinin gözüne? Çirkin kavramı kişide neden ve nasıl oluşurdu? Neydi çirkin olan aslında? Bu sebeple hep sana bakıyordum” diyemedim tabiî. Aklımdan bunlar geçerken de aynı zamanda “sana baktığımı fark edip sana söyleyen arkadaşın da iyi halt etmiş” diye de geçiriyordum içimden. Ve artık konuşma vakti gelmişti, üstelik karşımdakinin hiç beklemediği bir konuşma: “Hmmm … ben … aslında biriyle bir birliktelik istemiyorum şu sıralar. vs. vs. Ama istersen arkadaş olabiliriz” deyince, “hmm ya, öyle mi… tamam o zaman arkadaş olalım.” gibi bir şeyler söyledi. Sonra, başka söyleyeceğin bir şey var mı diye sordum, yok dedi. Tamam öyleyse ben gidiyorum, görüşürüz deyip gittim yanından.

Bir müddet sonra birkaç bayan arkadaşım geldi yanıma. Heyecanlı ve şaşkınlıkla dediler ki; Arslan sen o kıza ne dedin de, sen gittikten sonra hüngür hüngür ağladı?

Şimdi … bu yaşadığım durumdan ne öğrendik? :)