28 Mart 2010 Pazar

Zamandan daha önemli bir şey var; onu kullanabilmek!

27 Mart 2010 Cumartesi

Aptallıkta sınır yoktur. Çünkü beynin olması, aynı zamanda düşündüğü anlamına gelmez.

11 Mart 2010 Perşembe

Bildiğin mall

Ankara alışveriş merkezi yazısını göremedim ama ankamall gördüm. Demekki Ankara’nın başını mallar çekiyor. Bunlar hakikatten mall mı yoksa ben Türkiye dışına mı çıktım… Hani, Ankara, Türkiye’nin başkenti sonuçta. Ana dili Türkçe. Ancak nedendir ana dili Türkçe olan bir yerde Türkçe’nin kullanılmaması? Özenti mallığından mı kaynaklanır? Hemde başkentte, ne çok mall var.

Hani, bildiğin mall işte. Ne saygısı var dile, ne kibarlığı var mallıktan ziyade. Utanır insan, koskoca MALL yazmaya ancak, belki buralara yalnızca malları sevenlerin gireceğini bildiklerinden olabilir belki çekinmedikleri. Vay mall vay diyesi geliyor insanın. Mallıktan mı bilmem ama mallaşıyor insanlar gittikçe. Göremiyorlar mı ana dillerinin bozulduğunu, yoksa özendiler mi bizim gibi kültürü olmayan dillere.

Hani birde center var. Aklıma “cendere cendere” müziği geliyor Kurtlar Vadisi’nin. Bu mallıklar böyle giderse, bir de bakmışsınız sizi cendere cendere yapmışlar. Olur mu sence? Sen saatlerce oyun oynamaya, dedikoduları izlemeye, yığınla program ve dizileri seyretmeye devam et. Sen, yönetici sıfatını giymiş olanları ise hiçbir zaman sorgulama, ne yapıp ne ettiklerini ve de neden bunları böyle yaptıklarını asla sorgulama ve karışma onların işine. Onlar ülkeyi nasıl satacaklarını, ülke içerisinde nasıl kriz çıkaracaklarını senden iyi biliyorlar. Zaten senin sorgulamanı istemiyorlarki. Bu yüzden sana izlemen için yığınla şey gösteriyorlar. E sen de afiyetle bunları yiyorsun. Can boğazdan geçmesin güzel kardeşim, aksi taktirde aptallaşmaya mahkûmsun, sonrasında bir köle. Bak, böyle olur işte. Kolaymış. Ben de zor bir şey sandım.

Gidersin mesela alışverişe, alırsın bir şeyler ve her seferinde naylon poşet almaktan bıkmazsın. Ve bilmezsin o naylon poşetlerin, senin yiyeceğini, suyunu ve soluduğun havayı zehirlediğini. Vede bilmezsin doğaya zarar vermeden çürüyen naylon poşetlerin doğaya nasıl zarar verdiğini. Türkiye’de üretilmemiş olan ürünleri aldığında da bilmezsinki senin vatandaşının fabrikası daha az satmaya başlar, fabrikalardan yığınla işçi çıkarılır ve bunlardan biri sen de olabilirsin. İnsanlar aç kalır, kimileri başkalarının parasını çalar, canlar yakılır. İçinde yaşadığın toplumu farkına varmadan çökertirsin. Ve karmaşık, işsiz, mutsuz bir toplum görünmeye başlar. Bunun sana da zararı dokunur, kaçma. Gir hatta içine, hak ettin sen bunu. Ancak olgunlaşırsın acı çekerek, düşünmüyorsan eğer yeterince. Ama sen bundan anlamazsınki. Senin anladığın, her gün bıkmadan saatlerce oynadığın oyunlar, televizyon programları, diziler, dedikodular, cartlar ve de curtlar. Senin düşünmemen için çok işin var, bak sen işlerine. Ne düşün, ne de icat çıkar başımıza. Başka ülkeler icat çıkarınca dört gözle bakıyorsun nasılsa, almaya can atıyorsun ihtiyacın olmasa da.

Ancak bilinirki körler göremez hiçbir zaman veyahut düşmandır bunlar gizlisinden yada aptallıklarına mı vermeli? Neye verirsen ver ancak, her zaman medyanın veya çoğunluğun dediği doğru olmayabilir! Öyleki, çoğunluk kandırılmış olabilir veya sessizleştirilmiş, “çıt” çıkaramayan korkak bir toplum haline de getirilmiş olabilir. Her türlü oyuna gelmiştir bir kısım. Kısımlara baktığımızda görürüz saatlerce bilgisayar başında kafasını oyunlara gömenleri. Orada ufak bir dünya kurmuşlardır ve geri gelmeyecek değerli zamanı orada harcarlar. Veya oyuna kalmadık elbet sadece değerli zamanımızı, geri gelmeyecek olan zamanımızı harcamak için yığınla program var ve yığınla dizi. İşin gücün yokki senin, düşünme hatta. Aç bunlardan birini, dırdır yesin başının etini. Hiçbir konuda kendini asla geliştirme. Ne yapacaksın yahu sen gelişip de? Boş ver, bak sen bomboş konuşan kadın programlarına, kaçırma hiçbir diziyi. Ve de anlama, ülkesini satan sanatçıları.

Ne güzel bir projedir, insanın ağzını bir karış açtırıp, gözlerini bulutlara yöneltmek. Sen mi kurtaracaksın dünyayı? Yok, mezardakiler kurtaracak. Sabredersen eğer. Ama önce canlanmaları gerekecek. İnan, sadece inan ve hiç kıpırdama. Çok sabırlı gördüm seni zaten. Oysa daha yanındakini dinlemeyi bile bilmiyorsun.

Mallaşmayı mı sevdi acaba millet diye düşünmeden edemiyorki insan.

Aman siz mallaşmayın, lakin sonu aydınlık değildir karanlıktan korkanlar için.